quinta-feira, 5 de fevereiro de 2015

Anita Prestes concede entrevista ao jornal Evrensel, da Turquia

Brezilya’yı birleştirecek halk liderlerine ihtiyaç var


Almanya’da bir toplama kampında dünyaya gelen Anita Prestes, uluslararası kampanyalar sonucu Nazi faşizminden kurtarılmıştı. Artık babası ünlü devrimci Luis Prestes’in ülkesinde yaşayan Prestes ile hem dünün hem bugünün mücadelelerini konuştuk.

 Bilge ÇOBAN
Rio de Janerio
Anita Leocadia Prestes, Alman Komünist Olga Benario Prestes ve Brezilya’nın en önemli halk önderlerinden biri olan Luis Carlos Prestes’in kızı. Tarih profesörü, yazar ve bir asra yakın tarih tanıklığı olan bir komünist... 1936 yılında Almanya’da bir toplama kampında dünyaya gelen Anita Prestes, uluslararası kampanyalar ve büyük uğraşlar sonucunda Nazi faşizminin elinden kurtarıldı. Babaannesi Leocadia Prestes ile Meksika’ya yerleşti. O dönem babası Luis Carlos Prestes Brezilya’da devrim yapma girişimi nedeniyle cezaevindeydi. Annesi Olga Benario ise Anita’ya hamileyken Brezilya hükümeti tarafından Nazi Almanyası’na teslim edilmiş, 1942 yılında toplama kampında gaz ile öldürülmüştü. 
Şimdilerde Rio de Janerio Federal Üniversitesi (UFRJ) tarih profesörlüğü görevinden emekli olan Anita Prestes, doktora çalışmasıyla başlayan tarih inceleyiciliğini babasının kurucusu olduğu A Coluna Prestes hareketi üzerine yoğunlaştırmış ve bu konuda da çok sayıda kitabı bulunuyor. Anita Prestes ile tarihi tanıklıkları, Brezilya’nın -çoğu zaman bizlere de çok tanıdık gelen- dünü ve bugünü üzerine konuşma şansı bulduk. 
Prestes, son yıllarda büyük ayaklanmaların yaşandığı Brezilya’da gençlerin bugün “Peki şimdi ne yapacağız?” diye sorguladığı ve ülkenin farklı hareketleri birleştirecek halk önderlerine ihtiyaçları olduğunu belirtiyor. 
Luis Prestes’in kurucusu olduğu A Coluna Prestes hareketi 1920’li yılların Brezilyası’na damgasını vuruyor. A Coluna Prestes nasıl bir hareketti? 
A Coluna Prestes hareketi o dönemki devlet rejimiyle yani Brezilya tarihinde eski cumhuriyet  olarak da adlandırılan dönem ile doğrudan ilgiliydi. Özellikle şehirlerdeki nüfus oligarşik sistemden kaynaklı yorgundu, bu sistemi değiştirmek istiyorlardı. Mesela hareketin en temel taleplerinden biri gizli oy hakkının sağlanmasıydı. O dönem hem kadınların oy kullanma hakkı yoktu hem de oy kullanma sırasında birçok usulsüzlük oluyordu. Öyle ki  özellikle köylüler büyük toprak sahiplerinin baskısı altında oy kullanıyorlardı. 
A Coluna Prestes hareketinin o dönem uzun bir yolculuğu oluyor, sehir şehir dolaşıyorlar...

Evet, 1925’lere gelindiğinde Luis Prestes çoğunluğu teğmenlerden oluşan 1500 kişilik bir grupla ülkeyi dolaşmaya başlıyor. 2 yıl boyunca 25 bin kilometre katediyorlar ve 13 eyalet geziyorlar. Esasında bu yolla A Coluna Prestes Hareketi kendini insanlara anlatmaya ve destekçilerini artırmaya çalışır. 
Peki o zamanlar nasıldı Brezilya’da toplumsal hareketlerin genel durumu?
Öncelikle 1920’lerde nüfusun yüzde 20’si kentlerde otururken ki onlarda sosyal hareketlerin bilgisinde olan, bu hareketlerden etkilenen bir nüfus, yüzde 80’i kırsal alanlarda yaşıyordu.  Yine o dönem yeni ve gelişen işçi hareketlerinden bahsetmek mümkün. Tabii işçi hareketi de şehir merkezlerinde yoğunlaşmıştı ve sosyal taleplerin ve yeni yeni oluşan sosyal hareketlerin bir parçası olarak gelişiyordu. Kırsal bölgeler ise büyük çiftlik sahiplerinin egemenliği altındaydı. Aslında denilebilir ki; o dönem tüm hareketler yeni ve örgütsüz, yol haritasını arayan genç hareketlerdi. A Coluna Prestes’de kendini Brezilyalılara anlatmak ve daha çok destekçi bulmak için yola çıkıyor. 

Nedir karşılaştıkları manzara?
Brezilya gerçekten çok büyük bir ülke, bu sebeple kırsal alanlarda yaşayan nüfusa tamamen ulaşamıyorlar. Önemli bir nokta, kırsal alanlarda yaşayanların en temel talepleri toprak reformu. Köylüler ekmek için tarla istiyorlar. Bu beklenmedik bir şey oluyor hareket için. Örneğin hâlâ A Coluna Prestes toprak reformunu destekledi diye yazılıyor. Ama bunun doğru olması mümkün değil. Çünkü o zaman hareket oldukça yeni ve genç. 

Devrim yapmak istiyorlar. Sonrasında köylülere toprakları devrimin bir hediyesi olarak sunmak isteyen genç bir hareketten bahsediyoruz. Dahası devrim nasıl mümkün olacak ve yerine nasıl bir sistem gelecek çok net değil onlar açısından. Dolayısıyla toprak reformuna ilişkin bir fikirleri yok. Aslında köylülerle yüz yüze gelmek, onların yaşamlarına, ihtiyaçlarına tanıklık etmek daha çok da onları etkiliyor. Sonuçta onlar için beklenmedik bir deneyim bu. Çok sonra, Luis Prestes, Marksist bir eğitimle donandıkça var olan hareketin köylülerin bu taleplerine çözüm olacak bir bakış açısının olmadığını görüyor ve söylüyor.
Aynı dönem Luis Prestes, Cavaleiro da Esperança (Umudun Şövalyesi) olarak çağrılmaya başlanıyor değil mi? 
Çoğunlukla şehirlerde böyle çağrılıyor evet. 1927 yılında A Coluna Prestes hareketi Bolivya’ya ulaşıyor. O dönemler Luis Prestes’in ve hareketin etkisi çok büyük. Bir yıl sonra Rio’da sol eğilimli bir gazete Prestes’le Bolivya’da yapılan röportajı Umudun Şövalyesi manşetiyle yayınlıyor. Böylece bu değerli unvan yayılıyor.

Hareketin içinde az da olsa kadınların varlığından bahsedebiliriz sanırım... 
O dönem A Coluna Prestes hareketi içerisinde kadınlar iki ilde varlar. 30 kadın Rio de Grande Sol’da, 20 kadın da Sao Paulo’da. Çoğunlukla hareketin içinde yer alan erkeklerin eşleri, partnerleri bu kadınlar. Hiçbir zaman lider pozisyonunda olmadılar ama hareketin önemli destekçileri ve aynı zamanda savaşçıları oldular. Çünkü ellerinde silah mücadele eden kadınlardı bunlar aynı zamanda... 

YOLDAŞLARININ KURTARICISI VE KORUYUCUSU OLGA 
Hazır konu gelmişken tarihte iki önemli güçlü kadınla anılıyorsunuz; anneniz Olga Benario ve babaanneniz Leocadia Prestes. Ne söylemek isterseniz onların yaşamları hakkında?
Aslında iki kadının da yaşamları birbirinden çok farklı. Olga, Almanyalı, henüz 16’sındayken Almanya’daki devrimci hareketlerin bir parçası. 20 yaşındayken o zamanlardaki partnerini ve yoldaşını mahkeme salonundan kaçırıyor. Yani çok genç yaşta hareketin deneyimine sahip bir savaşçı. Sonrasında Sovyetler Birliğine kaçıyorlar. Orada da önemli bir karakter. Avrupa’nın bazı kentlerine gizli görevle yolculuk ediyor. 1934 yılında ise Luis Prestes’i koruma göreviyle onunla birlikte Brezilya’ya geliyor... 
Büyükannem Leocadia ise Rio de Grande Sol’da tüccar bir ailenin kızı, o zamanlar kız çocukları okula gitmediği için özel eğitim alıyor. Farklı bir eğitim tabii bu, iyi bir eş olmaya odaklı eğitimler. Fransız ve Alman hocalardan piyano, resim dersi alıyor. Leocadia öğretmen olmak istemesine rağmen babası izin vermiyor. Evlenip Rio de Janerio’ya geldiği dönemde sosyal hareketleri daha yakından takip etme olanağı buluyor. Eşini hastalığı nedeniyle genç yaşta kaybediyor ve sonrasında terzilik yapıyor çok sonra öğretmen oluyor.  
20 yüzyılın başlarını düşündüğümüzde ne kadar özel bir kadın olduğunu anlayabiliriz sanırım. Luis Prestes devrimci mücadeleye katıldığında daima onu destekliyor. Biraz bugünün annelerinden de farklı, o sürekli oğlunu cesaretlendiren, daha fazla mücadeleye katılmak gerektiğini savunan bir anne. 

Bir dönem Sovyetler Birliği’nde de yaşıyor sanırım...
Evet, oğluyla birlikte Sovyetler Birliği’ne gidiyor ve 1931-1936 yılları arasında -oğlu döndükten sonra da- orada kalıyor. Ve oradaki yaşamdan çok etkileniyor. En çok da devasa zorluklara ve yoksulluğa karşın tüm halkın sosyalizmi kurma çabası ve inadı etkiliyor onu. Bir de sıradan bir işçinin bile yönetim mekanizmalarına eklenmesi ve söz sahibi olabilmesi. Döndükten sonra Alman faşizminin elinde bulunan Olga Benario ve Luis Prestes için açılan özgürlük kampanyasının da lideri oluyor. 

‘2013’TEKİ EYLEMLERDE  ÖRGÜTSÜZLÜK  AĞIR BASTI, HAREKETLER BİRLEŞEMEDİ’
Biraz da bugünden bahsedelim. Geçen yıl Türkiye ile aynı dönemde Brezilya’da da kitlesel eylemler, protestolar yaşandı. Nasıl değerlendiriyorsunuz siz bu eylemleri?
Brezilya örneğinden yola çıkacak olursak, burada karakteristik olarak çok spontane gelişti eylemler ve hızla yayıldı. Otobüs biletlerine yapılan zam ile Sao Paulo’da başlayan, lideri olmayan örgütsüz eylemlerdi bunlar. Aynı zamanda da insanların var olan politik partilerden hatta sendikalardan hoşnutsuzluğunu ortaya koyan kitlesel eylemlerdi. 

Çok farklı gruplardan farklı taleplerle insanlar bu eylemlere katıldılar. Yani sol kesimlerden olduğu kadar en sağ kesimden insanlar da bu eylemlerin bir parçasıydı. Açıkçası, örgütsüzlüğün ağır bastığı spontane eylemler,  bir de politik olarak da birbirinden uzak kesimler olunca hareketin temel amaçları ve talepleri bir araya getirilemedi. İnsanlar açık ve net bir politik perspektife sahip değillerdi, yeterli politik bilgiden yoksundular. Böylece beklenmedik bir biçimde tüm Brezilya’ya yayılan protestolar aynı şekilde ortadan kayboldu. 
Sorun şu ki bu hareketin araçlarını oluşturmak gerekiyor. Örneğin bu yıl içinde yeni kitabımın yayınlanması ve Coluna Prestes’in yıl dönümü nedeniyle Brezilya’yı dolaştım. Birçok insanla özellikle de öğrenciler ve genç işçilerle buluşma olanağı buldum. 
Bu toplantılarda bana en fazla şu soruldu; geçen yılki eylemlerden sonra şimdi nasıl devam edeceğiz? Yani ne olacak şimdi?

Biz de soralım o vakit. Ne olacak şimdi? Nedir fikriniz?
Luis Prestes şöyle derdi; sosyal eşitsizlikler ve çelişkiler büyüdükçe yeni sosyal hareketler de büyüyecek ve yeni liderlerini ortaya çıkaracak. Yani bizim her hareketten; işçi hareketinden, favelalardan, toprak hakkı için mücadele eden hareketlerden, kadınlardan, evsizlerden, yeni oluşan sektörlerden, her kesimden hareketlerin büyümesine ve tüm bu hareketlerin kendi liderlerini ortaya çıkarmasına ihtiyacımız var. Fakat daha önemlisi, Marksist ideolojinin ve temsilcilerinin bu yeni hareketleri birleştirme ve Marksist bilinçle donatma gibi bir sorumluluğu var. Kısacası Marksist perspektifin yardımıyla bu insanlar devrim perspektifini kazanabilirler. Kuşkusuz bu uzun ve zorlu bir yol olacak... 


*Bu röportajın gerçekleşmesindeki katkılarından dolayı sevgili Heron Barroso, Eva Maria Robler, Mario Jacobs, Kartika Sardjana ve 

Nenhum comentário:

Postar um comentário